Sosyal Medya

Kürsü

'Bizim medeniyetimizden Kürt’ten, Arap’tan vs. Sorun olmaz;'

Kürt aydını, yazar - mütercim aynı zamanda TRTKurdi'de Rojev Taybet programının yapımcısı Vahdettin İnce ile Kürt sorununu ve bölgedeki gelişmeleri konuştuk. Batının 400 yıllık projeleri ile bölgedeki kaosu oluşturduğunu söyleyen İnce bölgedeki düğümü yine bölge halkalarının çözeceğini söyledi.İşte Vahdettin İnce ile gerçekleştirdiğimiz röportajın tamamı...



DÜŞÜNCE MEKTEBİ / RÖPORTAJ

 

- Bu topraklarda son yüzyılda ki değişimi nasıl açıklayabiliriz? Modernizmi bu değişimin merkezine koymak mümkün mü?

- Modernite her şeyi yeniden üretti. Baktığımızda isimler aynen yerinde kaldı; Türkler, Kürtler, Aleviler, Şiiler hepsi tanıdık; ancak ortaya bir mesele çıktığında o tarihsel bilgimize dayalı refleksleri bu isimleri taşıyanlar tarafından ortaya konamadığını görüyoruz. Bunlara ne oldu diyoruz. İşte modernite tam olarak budur. İsim yerinde kalıyor; ama mahiyet değişmiş, başka bir şekle bürünmüş.

Bizim sorunumuz bir anlam problemi taşımaktadır. İçinde yaşadığımız çağın dertlerini çekiyoruz ama çağın kimliğimiz üzerinde yaptığı dönüşümü anlamıyoruz. Dolayısıyla konuşacağımız Kürt ve konuşacağımız Türk bizim bildiğimiz Türk veya Kürt değil. Onlar artık farklı şeylerdir. Arap bir şairin dediği gibi:

‘’Görüyorum, çadırların izi var, orada; ama kavimden kimse kalmamış’’

 

- Peki hocam modernite adı altında Batının bu topraklardaki ayrıştırma projeleri ne zaman başladı?

- Bunlar 300-400 yıl önce öncülerini bu topraklara gönderdiler. Bu öncüleri vasıtasıyla bugün her ÅŸeyimizi biliyorlar. Senelerce saha çalışması yaparak, en küçük grubun dahi içinde yaÅŸayarak bize dair sosyolojik incelemelerde bulundular. Bu incelemeleri öyle ihtiyatla yaptılar ki örneÄŸin ilk defa icat edilmiÅŸ bir el fenerine Arab’ın nasıl Kürt’ün nasıl veyahut Türk’ün nasıl tepki verdiÄŸine dair yaptıkları çalışmaları ülkelerine götürerek bundan akademilerinde bir ilim ortaya çıkardılar ortaya çıkardıkları bu ilmi daha sonra stratejiye çevirerek ordularına vermiÅŸlerdir.

Buna benzer tasnifleri yapan bir Ä°ngiliz’in hatıratlarından aklımda kalan bir anekdotu size aktarayım. Kürtleri bölge insanlarından ayırdığı sosyolojik çalışmasında Kürtler’in birbirlerine lakap takmaktan hoÅŸlanan, çabuk öfkelenen ve çabuk sinirlenen bir millet olarak tasvir ediyor.

BaÅŸka bir anekdotta yük katırına kızarak onu döverek öldüren ardından da bu yaptığına dövünüp aÄŸlayan Kürt’ün hikayesi bize çok ÅŸey anlatmaktadır.

 

- 1.Dünya savaşı sonrasında ayrışmanın bu denli hız kazanması nasıl oldu? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

- Bakın biz tarihte ilk kez yenilmedik. Peygamberimiz Uhud savaşında yenildi. Bu topraklar Haçlı işgalini, Moğol yağmasına şahit oldu; ama zaman içerisinde toparlanıp üstesinden gelmeyi başardık. Hatta Moğol ve Tatarlar gibi bize saldıran toplulukları bu medeniyet kendisine dönüştürerek Müslüman yapmıştır. Çünkü o zamanlar dönüştürülmemiştik biz bizdik. Geldiğimiz noktada 1.Dünya Savaşından bu yana sürekli yenilmemize rağmen bir türlü eskiden olduğu gibi ayağa kalkıp toparlanamıyoruz; çünkü dediğimiz gibi biz artık biz değiliz.

 

- Batının bu topraklardaki ayrıştırma projelerine karşı mevcudiyetimizi korumak adına bizimde projeler üretmemiz gerekmez miydi peki özellikle Kürt sorununda….

- Åžu an da karşı karşıya olduÄŸumuz Kürt sorunu aslında ‘Kürt’ sorunu deÄŸildir. Ä°sim bu ÅŸekilde kaldığı için biz öyle zannediyoruz. Bizim medeniyetimizden Kürt’ten, Arap’tan vs. Sorun olmaz; ama dönüştürülmüş Kürt’ten veya dönüştürülmüş Arap’tan sorun olur.

Bakın Batı medeniyetinin yeniden üretemediği hiçbir şey yok. Bunun karşısında biz ise kendimizi dahi yeniden üretememekteyiz.

Evvela sistematik düşünme bizde yoktur. Bu düşünemediÄŸimiz anlamına gelmiyor; yoksa Türkiye’de Mısır’da bir çok yerde pek çok dahi çıkıyor; ama bu deÄŸerleri uygun yere koyacak bir mekanizmaya ne yazık ki sahip deÄŸiliz ve Batı’ya yaramaktadır.

BaÅŸka bir ÅŸey ekleyeyim, Bugün Mısır’da veya Türkiye’de ürettiÄŸimiz deÄŸerler de ne yazık ki Batılı fabrikalardan çıkmaktadır. Yani bakıyoruz, bir kitabın deÄŸeri ancak Batılı bir kurumdan ödül alınca deÄŸer görmektedir. Özetle bugün Batı referanslı bir medeniyet ile hareket ediyoruz.

 

- Hocam sorun nerde baÅŸlıyor? Neden Batı’nın projelerini, oyunlarını görmemize raÄŸmen bu projeleri engelleyemiyoruz? En baÅŸta da mezhepçiliÄŸin körüklenmesi projesini...

- Aslına bakarsanız yaÅŸadığımız sorunlar bizden kaynaklanmıyor; ama bizden kaynaklanıyor gibi davranılıyor. Batı’da mezheplerin birbirlerini tekfir etmeleri gerektiren önemli ontolojik gerekçeler vardır. Yani bir KatoliÄŸe göre bir Protestan’ın kafir olması ve bunun tarihsel pratiÄŸi de var çünkü birbirleriyle ciddi savaÅŸlar da yapmışlardır.

Son dönemde Musul Operasyonu ile bu topraklarda mezhep savaşı çıkar mı diye ciddi ÅŸekilde tartışmaya baÅŸladık. Bu coÄŸrafyada biz biz olursak çıkmaz; çünkü bizim teolojimizde bir mezhebe göre öteki kafir deÄŸildir. Yani bir Sünni bir Åžii’yi kafir olarak görmez. Tarihsel olarak bunun bizde bir pratiÄŸi de bulunmamaktadır. Elbette geçmiÅŸte Irak-Ä°ran Savaşı, Osmanlı- Safavi savaÅŸları yaÅŸandı; ama bunlar bir Sünni-Åžii savaşı deÄŸildir. Hatta Åžah Ä°smail bir ÅŸiirinde mollalarına kızar ve der ki ‘Ben Müslümanlar ile savaÅŸtım; eÄŸer siz onlara kafir deseydiniz ben yenilmezdim’ demektedir mealen. Bu da gösteriyor ki orada bile kesin bir tekfir veya böylesi bir ayrım tarihsel pratiÄŸimizde bulunmamakta.

Lakin ÅŸu an ne yazık ki etnik bir savaÅŸ tehlikesi var. DAEÅž’in varlığı, PKK’nın varlığı, hatta bazılarına göre peÅŸmergenin varlığı öteki dediÄŸimiz tarafı tedirgin etmekte yani Türkmen PKK’dan, Sünni Åžii’den tedirgin çünkü ne Kürt eski Kürt ne Åžii eski Åžii deÄŸil. Bütün bunların sebebi bizim medeniyetimizin devreden çekilerek Batı medeniyetinin referans medeniyet olarak kabul edilmesinden kaynaklanmaktadır.

 

- Batı ile bizim medeniyetimiz arasındaki olayları bakış açısını nasıl tanımlarsınız?

- Bizim medeniyetimizde ‘’her hak sahibine hakkını vermek’’ prensibi vardır, hatta o bunu istemese dahi. Batı da ise hak sahibi önce haklı olduÄŸu ispat edecek ve bunu da kanla yapacak. Bakın Batı medeniyeti bunu kendi Rabbine de yapmıştır. Onların perspektifinde tabi, Önce Ä°sa’ya bir çok mucize yaptırtmış, ölüleri diriltmiÅŸ, sonra çarmıha germiÅŸ en sonunda göğe çıkarmışlardır. Yani kendi tanrılarına bile bedel ödetmiÅŸlerdir. Yani Batı medeniyeti öyle dönüştürücü ki kendi tanrısını dahi dönüştürmüştür.

 

- Bu baÄŸlamda Kürt sorununu sadece Batı’nın modernite adı altında ayrıştırma hareketinin bölgede ivme kazanması olarak görmek mümkün deÄŸil gibi eskiye göre düşünce dünyamızda da ciddi deÄŸiÅŸimler var sanırım

- Eskiden Kürt konuÅŸmadan da güç yahut saltanat sahibi ona hakkını verirdi. Åžimdi Batı medeniyetinin dönüştürücülüğüyle Kürtler bunu kanla almak zorunda. Bakıyoruz, bugün Batı medeniyeti Kürt’ü kabul etti; çünkü Kürtler kan döktü, dönüştü. Efendim ne öyle ‘’Türk kardeÅŸim(!)’’ vs. Batı medeniyetine göre hepimiz varlığını ötekinin zıddı olmak üzere bina ediyoruz.

Eskiden böyle değildi, farklılığımız kaynaşmamızın vesilesiydi. Dilimizin farklı olması kimse için bir sorun teşkil etmezdi, hele düşünebilir misiniz, eskiden Kürtler kalkıp kullandıkları dilin varlığını ispat ve talep etme girişiminde bulunacaktı. Böyle bir şeye ihtiyaç dahi duyulmazdı. Çünkü bu en doğal hak idi.

Özetle Kürt sorunu İslam medeniyetinin referans medeniyet olmasından uzaklaşmasının bir sonucudur. Bu diğer bütün meselelerimizde de böyledir: Alevi sorunu, Sünni sorunu...

Bakın eskiden kim nereden geldi sorgulanmazdı. Bir Kürt çıkıp Uygur bozkırlarında  yaÅŸasa bu kimse için bir sorun oluÅŸturmazdı; ama bugün varlığını ispat etmek zorundasın. Bu ispat için yaÅŸadığın dönüşüm Kafka’nın Dönüşüm’ündekinden beter bir dönüşümdür. Ne yazık ki etrafını rahmetle yeÅŸillerden Müslümanlar dönüşerek birer ölüm makineleri haline getirilmiÅŸ.

Bir hikaye anlatayım. Bir gün bir mürit ÅŸeyhe gidip diyor ki ‘’Bu Müslümanların kurtulması için dua et’’ Åžeyh de ona ‘’Bana Müslüman göster ben zaten sana kurtulmuÅŸ bir topluluk göstereyim der.’’

Bugün Irakta yaÅŸananlar bize daha önce giydirilmiÅŸ deli gömleÄŸini daha da sıkma teÅŸebbüsüdür. Skyes-Picot ile çizilen siyasi sınırlar bugün beÅŸeri hudutlara taşınıyor ve bunun adı AfganlaÅŸmadır. Biliyorsunuz Sovyetler’e karşı mücadele eden mücahitler Sovyetlerden sonra fırkalara ayrılarak birbirleri ile hala süregelen savaÅŸlar yapmaktadır. Merkezi otorite bugün yok edilerek küçük gruplar oluÅŸturuluyor. Daha sonra bunlar birbiriyle savaÅŸtırılıyor. Aralarından biri sıyrılıp kafasını kaldıracak olsa bu kez onlar, yani Batı hemen tepesine çöküveriyor.

 

- Sizin deyiminiz ile Batı medeniyetinin dönüştürücülüğü siyaset alanına nasıl etkiler bıraktı?

- Siyaset kelimesi bildiÄŸiniz üzere Arapça’da atın eyerlenmesi, ona bakılması bu iÅŸi yapan kiÅŸiye de seyis yani siyasetçi denir. Seyis atta olmayan bir doÄŸal özelliÄŸi yüklemez, yani seyis olmasa da at koÅŸar; ama seyisle at olduÄŸundan daha hızlı ve daha uzun koÅŸabilir. Özetle siyaset insanlarda bulunan potansiyeli disipline etme sanatıdır. Bizim medeniyetimizin sahip olduÄŸu siyasi anlayış budur.

Dönüp Batı siyasi anlayışına baktığımızda ki bunun için kullandıkları kelime kökü de farklıdır, tam bir sirk eğitimi ile karşılaşıyoruz. Sirk eğitiminden hayvan eğitmeni o hayvanda olan doğal potansiyeli geliştirmek yerine onda olmayan potansiyele göre bir eğitim verir. Yani bakıyorsunuz koca ormanlar kralı olan aslan ateş çemberinden geçip maymunluk yapıyor. Zaten bu yüzden sirkler hep komiktir çünkü hayvan varlığından koparıp dönüştürülmüştür. Ancak aslan bu sirk eğitimine değil de bizim medeniyetimizdeki siyasete tabi tutulsaydı, o zaman ormanların kralı olacaktı.

Bu noktayı kaçırmadan bizim derhal tabi, doğal yola girmeliyiz, çünkü sirkte kiler dayak yiyerek o hale gelmişlerdir. Şunu da unutmayalım ki nasıl sirklerin bütün hayvanlık alemini dönüştürüp sirkteki hayvanların durumuna sokmaya kudreti yoksa Batının da hepimizi bütünüyle değiştirmeye gücü yetmez. Bu tabiata aykırıdır. Nitekim Kemalizm sirkinin perdesi çekildiğinde ne kadar sınırlı olup bir kaç sahil civarına sıkışıp kaldığını gördük. Ya da koca Sovyet sirkinin perdesi kalkınca gördük ki oradaki Hristiyanlar hala Müslümanlar hala Müslüman. Çünkü onların yaptıkları gayri tabi idi.

 

- Böyle bir dönemde çıkışı nerede aramalıyız?

- Tabatabay’ın bir sözü vardır: karanlık bir varlık deÄŸildir. Karanlık ışığın yokluÄŸundan ibarettir. Onun adını karanlık koymak var olduÄŸunu göstermez. Bu sadece ism-i tasnif için gereklidir; ama mevcud u ademiyyundur, yani ışığın yokluÄŸundan ibarettir. Nitekim karanlık gelince ışık gitmiyor, ışık gelince karanlık geri çekiliyor.

İşimiz çok zor değil, tabiat eksenli sistemde akl-ı küllüyi devreye sokmamız gerekmektedir.

 

- Sanırım Osmanlı’nın son dönemlerinden bu yana bekasını  korumaya çalışan bir devletin etrafında geliÅŸen olaylar ile yeterince ilgilenmediÄŸini söylemek mümkün...

Kesinlikle, nitekim bu tersine dönmüştür. Birinci Dünya savaşına kadar biz elimizdekini korumanın derdinde idik; toprağımız gitmesin, ümmet bölünmesin vs. Onlar bir çakıl taşını oynatsalar panikliyorduk, tabi bu yenilgiyi kabul etmekti.

Oysa ÅŸu anda hataları olsa da mevcut zihniyet öteki tarafın elindekini koruma telaşına düşmesine sebep oluyor, hamdolsun. Batı Skyse-Picot’u derdinde yani bu rüzgarın tersine döndüğünü gösteriyor; ama bu ne kadar sürer onu bilmiyorum.

 

- Rüzgarın tersine gittiğini söylediniz bu çıkarımı yapmanızı sağlayan olay nedir? Artık bölgemiz ile ilgili sorunların çözümüne etki ediyor muyuz?

- Türkiye’de iki olay beni umutlandırdı: Halep ve Musul. EÄŸer ki ben Kürt meselesinin yapay olduÄŸunu bilmeseydim Türkiye’nin bu bölgelere müdahalesini Kürt düşmanlığı olarak okuyabilirdim. Kendime Türkiye’nin orada ne iÅŸi var diyebilirdim. Ancak ben oynan sirkin farkındayım. Türkiye bu tavrıyla 90 yıldır Yurtta Sulh Cihanda Sulh yalanıyla ki anlamı ‘ben Ä°ngiliz’in çizdiÄŸi sınırın bekçisiyim’ deli gömleÄŸini yırtarak bu sirki bozmaya baÅŸladı.

 

- Kürt Meselesi nasıl çözülür?

- Ne yazık ki bir sirkin içinde olsak da sorunları kucağımızda bulduk. Bunun için adım adım giderek Yavuz’un çaldıran’da ortaya koyduÄŸu perspektifi ortaya koymalıyız. Biliyorsunuz Çaldıran Savaşı sırasında sarayda bulunan bir Ä°ngiliz yazar, Yavuz’un Çaldıran’a Kürt beylerinin cesaretlendirmesiyle gittiÄŸini kaydeder.

BaÅŸka bir anekdot daha aktarayım Kanuni’nin validesi Acem sınırını ne yaptın diye sorulduÄŸunda Kanuni Kürtler ile yaptığı ittifakı kast ederek orada etten ve kemikten bir duvar ördüğünü söyler.

Kürt meselesi, bugün bu sirke karşı en büyük fırsat olan Türk-Kürt ittifakının Yavuz perspektifiyle yeniden oluşturulmasıyla çözülür. Bununla beraber merkezde bulunan yapıya oralara götürmekten geçer, tabi bunu yaparken doğal özelliklerin dönüştürülmemesine dikkat ederek.

Bazen duyuyorum kimi Filipin modeli kimi İrlanda modeli diyor. Hayır, ben bin yıldır bu topraklarda bulunan bu modelin incelenip uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Dünyayı yeniden keşfetmenin anlamı yok neticede.

 

- Medeniyetimizi korumak adına atmamız gereken adımlar neler? Batının hegomonik düzenine karşı nasıl müdele etmemiz gerekiyor?

Biliyorsunuz seri katil filmlerinde katil kendisinden bir imza bırakır. Bunu gören polisler bunun hangi katil olduÄŸunu anlayarak soruÅŸturmasını ona göre geniÅŸletirler. Bugün topraklarımıza Batı’dan kim gelmiÅŸse kendi imzasını koymuÅŸtur. Ä°ngilizlerin olduÄŸu yerler krallıkla yönetilir, Fransızların bulunduÄŸu bölgeler cumhuriyet ve ABD’nin girip sömürdüğü yerler federatif bir yapıya sahiptir.

Bunların içinde Türkiye, İran ve Mısır hem sadece birine mal olmayıp bir kaç bölgeye angaje edilmiş hem de tam teslim alınamamış bölgelerdir. Dolayısıyla bu bahsettiğimiz medeniyeti harekete geçirecek unsurlar bunlardır.

Bugün ne yazık ki bölgede Ä°ran’nın ÅŸiilik yapmasına izin verilmesi Ä°ran’nın gücünden deÄŸil, bu bahsettiÄŸimiz sirkte kalmasını saÄŸlamaya yöneliktir. Åžiilik hapını veriyor ve o da yutuyor, tıpkı ötekinin Sünnilik hapını yutması gibi.

 

- Medeniyetimizi yeniden oluştururken Kürt sorununun çözümüne dair nasıl bir çalışma yapmamız gerekli?

- Bir Ä°ngiliz yazar herkesin Kürtler’in neden 1.Dünya savaşından sonra devlet kuramadığına hayret etmesine yönelik, Kürtlerin o zamanlar bir devlete ihtiyacı olmadığını yazar çünkü Kürtlerin doÄŸal mevcut yapısında devlet iÅŸlevi gören bir deÄŸil birden çok devlet vardı. Daha sonra Kürtler; Baas ve Kemalist okullarda karşı karşıya kaldıkları devletin aşırı kutsanması ve milliyetçilik karşısında bir devlete ihtiyaçları olduÄŸunu düşündüler.

Önceleri devlete ihtiyaçları olmadığı için Ä°ngilizler tarafından pek sevilmeyen Kürtler, ki biliyorsunuz 1.Dünya harbinde onlara karşı Irak’ta savaÅŸan da Kürtler’di, biranda bu fikirle kendilerini Ä°ngilizlerin kucağında bulu verdi çünkü artık Kürtler’in devlete ihtiyacı vardı. Bu vesileyle Kürtler dönüştürülmeye baÅŸlanıp bedel olarak kullanılmaya baÅŸlandı. Bu ihtiyacı kullanan Batı ne zaman Türkiye’de islamiyet ivme kazansa PKK üzerine salmıştır.

Bugün devlet aslında ilk kez PKK ile savaşıyor. Zaten PKK’nın niyetinin ne olduÄŸu da belli yoksa bu savaşın verileceÄŸi zaman bu deÄŸil; çünkü Kürt’ü kabul etmiÅŸ, okullarda ders yapmış, Kürtçe kanal vs açmış böyle bir hükümete verilecek bu savaşın mantıklı bir gerekçesi yok.

Bu durum Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki savaÅŸa benziyor. Onlar kendi aralarında savaşırken diÄŸer Yahudi aÅŸiretler Beni Kuray gibi iki kabileye de silah satıyordu. Bir gün Ä°slam geldi ve onları kardeÅŸ ilan etti. Bu defa Yahudiler bundan rahatsız olup sorun çıkarmaya baÅŸladı. Bir gün bir Yahudi eski düşmanlıkları hatırlatıp tam kavga çıkaracakken peygamber yetiÅŸir ve ardından ÅŸu ayet iner: ‘Yine siz bir ateÅŸ çukurunun başındaydınız. Allah sizi kurtardı.’ (Ali Ä°mran 103) ErdoÄŸan ve Ak Parti’nin birçok eksiÄŸine raÄŸmen önemi burdan gelmektedir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.